4/30/2010

Geceyarısı Kahvaltısı

Okan Bayülgen gerçek bir hödük ve düdük.Kim çocuğunun ismini İstanbul koyar ki ? Kız mı erkek mi bu?Okana diyorum ki buradan:
"Neden yeni isim uydurdun ki Okan'cığım? Paris ismi gibi mi olur sandın koca kafalım?"

Yarın 1 Mayıs. Hiç ilgi alanım değil açıkcası. Olmalı ama. "Bu tür şeylere duyarsız kalmamalı bir liseli genç." Öyle diyor herkes. Hem Haklılar da biraz. Okan gibi olmasa da bu da bir çeşit hödüklük olmuyor mu bu okurum?

Hala "yeni okul" diyorum. Bugün hafiften alışamadım galiba diyiverdim ve evde bilmemkaçıncı aile iç savaşını başlattım. Yaklaşık 3 dakika da 700 öğüt sindirmem gerekti. Gündelik olarak aldığım 3 ağrı kesicinin de bence yan etkisi var. Oturup ağlıyorum. Gerçekten kötü bir dönem geçiriyorum. Ohoooooooooooooooo sıçtık boku yedik yani...


Üşengeçlik arkadaştan arkadaşa geçen huyumistik bir üzümdür. Arkadaş üşenirse sen de üşenirsin. Evet okurum çok zekisin, tuvalete gitmeye üşeniyorum şu an...

4/28/2010

Iron Maiden Günü

Dişçiye gittim bugün ve sonra gelince eve iron maiden dinleyerek uyumaya çalıştım. Uyuyamadım tabiki ama bütün acımı unutup küçüklüğüme daldım. 5-6 yaşlarında, walkmanlerin zamanında ben sadece Iron Maiden ve Kargo dinlerdim ve gerçekten inanılmaz çok dinlerdim. Hele Iron Maiden... İşte bu yüzden artık 28 Nisan benim için Iron Maiden günü.

4/25/2010

İnsanaltı ve üstü



Duvarıma çizdiğim 3 solucanı tanıtmak istedim okurlarıma...

Himmi en minikleri ve kıvırcık saçlı.Ama solucanlar-onlar kendilerine ayaksız süper zeki insanüstü yaratıklar denilmesini tercih ediyorlar- ı&i harflerini u diye okudukları ve bu çok komik olduğu için Himmi'ye hummu diyorlar.
Poddi Himmi'nin abisi ve Boloni'nin kardeşine aşık. Sadece Lokoyi(Boloni'nin kardeşi) için Boloni ile arkadaş olmuştu ama daha sonra Boloni onun en en iyi kankitosu oldu.Poddi çok punktır. Aslında punk olmak istemiyordu ama saçları dik dik ve başka çaresi yok.Solucanlar saçlarına göre büyümek zorundalar. Hem Poddi bir zamanlar aynı Jack London gibi "serserilikten" tutuklandı. Serserilik işte, solucanı tıkıyorlar kodese !
Boloni Poddi'den 2 yaş büyük ve solucanların en egoist'i. Ama o kadar salak ki egoist lafını övgü sanıp böbürleniyor.Onun beyni Poddi. Poddi çok zeki. Senden bile zeki.
Himmi Poddi'den ayrılamıyor. Çünkü daha saçında 4. teli bile çıkmadı. 10. çıkana kadar Poddi'nin yanında. Anne ve babası yok. Onlar bölünerek çoğalabiliyorlar.İnsanlar daha o kadar evrimleşememiş. Poddi öyle söylüyor. Hatta aşkın sadece kelime olduğunu söylüyor.Lokoyi'yi neden sevdiğini sorunca da diyor ki "Farklı şeyler denemeye açık olmalıyım.Aşk kavramını özlüyorum bazen.Lokoyi kız olmayabilir bile".Poddi bazen beni bile korkutabiliyor.
Boloni desen Poddi'siz yapamıyor artık. Poddi de onsuz yapamıyor da neyse. Lokoyi olmasa herkes onları gay sanardı. Sansınlar. Gay olmanın nesi kötü sanki?Boloni ile Poddi arasına hep Himmu giriyor. Kıskanç olduğunu söylüyorlar. Ben de "Daha küçük."diyorum. "Ne yaptığını bildiğini sanıyor belki ama bilmiyor,bende küçüğüm bilmiyorum!" diyorum. Ben hep Boloni'den daha egoistim aslında...
Onlar ses çıkarmıyorlar. O yüzden japonca konuştuğumda bile anlıyorlar. Şu anda daha fazla konuşmamı da istemiyorlar. Yarına yetiştirmem gereken bir dönem ödevi var da...

Şeyler


Hayatımdan çıkarmaya karar verdiğim şeyler;
Brownie, pizza, ramen,nutella, ekmek, dondurma, corn flakes, cips, ice tea, tulumba,pide,pilavcılar,makarnacılar...

Anladın okurum değil mi, diyete başlıyorum. Hayatımda bundan sonra sadece elma ve sakız ve su var. Evet ölüm diyeti bu, nazi diyeti bu! Gohan wo tabenakereba naranai ulan !


Bir gün sabahtan akşama kadar yapmak istediğim şeyler;
Yataktan çıkmamak,film izlemek, müzik dinlemek,dans etmek,yuvarlanmak,çimlerde yatmak,zıplamak,yanaklarımla oynamak,köpek sevmek, kedi sevmek, domuz sevmek, domuz, domuz, domuz...

Yolculukta dinlenebilir en güzel şeyler;
Rüzgar sesi, kalbinin sesi,sessizliğin sesi,motor sesi,yanından geçen arabanın motor sesi, belki şarkı sesi. şarkının sesi...


4/23/2010

Arimasu, Arimasen

Manga Sonisphere'a gelemeyeceğini söylemiş. Neden olarakta yürovizyon* u göstermiş. İyi yapmış...

Üzerimizden kül bulutları geçti gitti değil mi? Umursamadım bile. Küçükken İrlanda ile İzlanda'yı karıştırırdım. İsimleri değil ama geri kalan her şeylerini...

Lastfm -ücretsiz indir- müziklerini çok tavsiye ediyorum. Ben Güney Kore'li bir electronic grubu keşfettim bile.

Tim Burton film yapmaya doyamıyor mu yoksa çok film yaparak kalitesini düşürme konusunda bu kadar kararlı mı? Ben ikinciyi seçiyorum. Bu adamın artık kafası çalışmıyor ve yeni filmini de(9) hiç merak etmiyorum. Bu iki kanka, Johnny Depp ve Tim buton'u kastediyorum. İkiside bir süre kendilerini fil dişi kuleye kapatıp düşünmeliler. Nasıl bu kadar Hollywood'çu olduk?

Faşizme karşı çıkalım. BBC'nin bir anketinde Türkler hiç bir ülkeyi sevmeyen tek ülke. En fazla %34 oyla Japonları seviyoruz. Neden sevdiğimizi bile bilmediğimize eminim. Ayrıca Pakistan'dan sonra Amerika'dan en çok nefret eden 2. ülkeyiz. Hep %16 larda seyreden bir sevgimiz var. Türkün Türk'ten başka dostu nasıl olsun ki...

Parodi bir dinin üyesi olmak insanı modernizme çekiyor gibi. Sonrada bunu küstahlık olarak görüp kendi kendime " Otur oturduğun yerde" diyorum.

4/22/2010

When I'm With You

23 Nisan


23 Nisan kutlu olsun,
Evlere neşe dolsun.

Ben hala çocuğum,

Yaşımda olup 30 gösteren utansın...


23 Nisan mutlu geçsin,
Kışta gitsin,

Bari bu 23 Nisan yağmur serpilmesin.

Ben hala çocuğum,
23 Nisan denince mutlu olmayan utansın...


23 Nisan'da kavga olmasın,
Herkes sevdiğine kavuşsun.

Ben hala çocuğum, ya da pis bir ergen ne fark eder?

Erkek kaşarlara güven olmaz, güvenen utansın...


Mutlu olma zamanı. Yarın 23 NİSAN !

Bilgi de vereceğim. İlk 23 Nisan kutlamaları 1979 yılında yapılmış. Bana biraz geç gibi geldi. Cem Yılmaz da bugün doğmuş.

4/20/2010

Kedi yemeğimi 7

Günlük olduğu bir kere mi ne dikkatimi çekmişti sadece. Bloguma yazacak pek şey bulamıyorum bu aralar, yazmadan da duramıyorum. Bende yazabileceğim her yeri kullanmaya başladım. Ve buradayım !
Bomb*k ve aşk peşinde koşmakla geçiyor günlerim. Her geçen gün daha da sıkıcı oluyor. Sınavlar,sabahın köründe kalkmalar,etek düzeltme dertleri derken her gün yeni küfürler türetiyorum. Yinede mutluyum. Notlarımdaki süperolanaksız artış nedeniyle kendimi süperolanaksız zeki sanıyorum. Kelime türetmeye bayıldığım kadar su Home şarkısına bayılıyorum. Hiç bir dili konuşamıyorum da ben. Yinede mutluyum. Love Actually ' i izledim az önce. "Love actually is all around" diyordu filmin başında. Yalancılar. Bütün kadronun toplandığı filmlere çok uyuz oluyorum. Ama Keria vardı. O yüzden buna olamadım br türlü.
Aşık olmak ya da olmamak. Daha doğrusu ne olduğunu bilememek, kaskafalılık bu olsa gerek...
Kaplumbağcığım öldü ve ben gerçekten çok üzgünüm bu konuda...
Oh aslında yazdıklarımın gözükmesinden çekinirim. Aşılmalı böyle şeyler ama. Şimdi gidip bloguma bunu anlatmalıyım, eminim kıskanıcaktır !

Bunu lastfm de günlük kısmına yazıvermiştim. Sonra baktım millet günlüklerine cidden günlük muamelesi yapmıyor. Çekindim, korktum yine sana geldim.

4/16/2010

Bizce


Twitter aldım ve blog peşin peşin söylüyorum ben seni satarım. O senin gibi gevezelik imkanı vermiyor bana. Diyor ki 140 karakterle işini bitir, kısa ve öz konuş. Sen diyorsun ki konuş konuşabildiğin yere kadar, istersen roman yaz. Ama senin yerin ayrı unutma sakın tamam mı annecim ?

Günde 4-5 tane brownie intense yiyorum. Yemek yemiyorum sadece brownie yiyorum,Mesela şu an sabahtan beri 4 brownie intense ile duruyorum. Yan etkileri neler olucak cidden merak konusu. Rivayetler var. Bunlardan biri obez olacağımla ilgili. Bir diğeri verdiğim kiloları hemen alıcağımla, başka bir tanesi ise metobalizmamın içine sıçmışken daha da sıçacağımla...

Yüce bir salaklık yaptım. Ama aslında yapmadım. Yaptığım şey tam olarak salakça değildi ve toparlayabildim bence. Olayı herkese anlattıkça işin içine o kadar çok onlarca giriyor ki, herkes kendi ...ce sini söylüyor. En iyisi ne biliyo musun okuyucu? En iyisi sence. Sence nasılsa bırak öyle kalsın.Çünkü bir bizce'nin oluşması o kadar zor ki... Hem olay zaten yaşanıp bitmedi mi?

4/12/2010

Artık Mutlu Olma Zamanı


Her yer bina. Bu kadar bina varken bu amcalarım daha hangi yeşillik alanların canına okuyup bina yapacaklar? Yeşillik alanları geçtim, her boş buldukları yere bilmem kaç katlı bina yapıyorlar.Yanına da süs olsun diye bir iki ağaç bırakıyorlar. Ki zaten bırakmak zorundalar. Hatta daha çok -yeşil- bırakmak zorundalar ama amcalarım yasalara uymaz.Bahar geldi yeşil göremiyorum.Ondan böyleyim ben...

"Welcome to Facebook" diyor her seferinde bana Facebook. Kibar taklidi yapıyor. Oysa o da çok iyi biliyor, hep canıma okuyor şerefsiz...

Az önce odamı süpürdüm. Ben süpürgenin ucundan tutup onu çekip götürmeye bayılıyorum. Bazen yönünü şaşırıyor daha çok bayılıyorum. Saftorikleşiyor işte. Severim ben saftorik şeyleri.

Does It Offend You,Yeah? 'ın konserine gidemedim diye hep üzülüyorum. Yaşım tutmuyordu. Zaten iş bi metalcilere gelince yemiyor +18 yapmak. Çünkü çoluk çocuk herkes metalci. E haliyle festivalsizlikten ben bile Sonisphere' a gidiyorum(Hemen gelsin Haziran,öhöm). Çok üzülüyorum ben bi İndie ve Electronic dinleyicisi olarak gidecek konser, festival bulamıyorum. Olana da gidemiyorum. Does It Offend You, Yeah geliyor, Atlas Sound geliyor, Ladytron geliyor, +18 geliyor. Umutlarımı Masstival'e bağladım. Ona gitmezsem olmaz ama. Görürsün okurum kesin gideceğim. Nerden nereye. Asıl söylemek istediğim şey, bugün okuldan gelince Does It Offend You,Yeah ' ın konserinden kalma iki yapıştırmalı kart(türkçem çok kötüdür vallahinde) gördüm masamın üstünde. Ne güzel bir hediye değil mi? Konsere giden birileri koymuş olsa gerek masama. Zaten kimin koyduğu da belli ama olsun okuyucumu merakta bırakmaya çalışıyorum.


Yinede mutluyum ha?

4/11/2010

Ve bir Bencillik



Bilgisayarı kapayabilsem daha neler yaparım ama ben bir bağımlıyım.


That's the Way Man

Şimcik uğraşmam gereken bir sürü şey olmasına rağmen ben; duvarıma resim çiziyorum hatta artık işin içine kumaşları da karıştırıyorum. Kumaşları yapıştırıyorum, duvarın sıvası dökülmüş yerlerine yılbaşı ağacı süsü yapıştırıyorum. Sonracığıma yemek hazırlıyorum, abim klasik müzik dinlerken kafamı sallıyorum-WTF-, sonra geliyorum kendi yaşıtlarımın bloglarını karıştırıyorum(yaşıt dediysem de iki ileri bir geri). Ah tabiki bir de bloguma yazıyorum, çiziyorum, ediyorum, yapıyorum.

Dün sinirlerim bozuldu da bozuldu. Sahaf denilen boktan bir cafeden kovulduk(Ama ben en başında demedim mi gitmeyelim diye!), kavga ettim hem de sayısını ben bile unuttum. Festival filminde Cillian Murphy beni değil de filmde ki meymenetsiz kızı öptü. Cidden buna sinirim bozuldu. CİLLİAN MURPHY İS A GOD. anlıyor musun beni okuyucu?

Cillian Murphy deyiverince aklıma Johnny Depp geldi. Bir zamanlar çok severdim kendisini aynı Cillian Murphy gibi. Şimdi sevmiyorum sevene de "Ulan hiç mi eski filmini izlemedin. Bu adam nereden nereye geldi nasıl mutasyona uğradı bilmiyorsun tabi, çünkü sen iki ayaklısın" diyorum. Bu kadar uzatmıyorum tabiki. Her neyse Johnny Depp'i severim ben. Çelişiyor muyum kendimle? Ama What's Eating Gilbert Grape 'de ki, Cry Baby'de ki, 21 Jump Street'te ki halini seviyorum. Oralarda çok farklıydı. Yüzü değişti artık. Yüzü değişti demişken Harry Potter oyuncuları -insanlıktan nasıl çıkılır, çıkılırsa suratınız bile nasıl değişir-in kanıtıdır bence. Dr Jealous sapıkça orjinal kitaplarını okuyor ve daha dün ilk filmini izliyordu. Hani zaten konuşmuştuk bu popülerlik gerçekten kötü, insan ne yapacağını bilemiyordur. O yüzden bu kadar salaklaşıyorlardır diye. Ama filmde görünce o minik Harry, turuncu kafa Ron, zeki görünüşlü Hermonie'den eser kalmamış anladım. Şimdi suratına bakılamayan Harry, Ne olduğu belirsiz Ron, seksi kız Hermonie'yi görüyorum. Yazık, gerçekten çok yazık.

Popülerlik insanın canını okuyor. Daha dün çok beğendiğim bir kızı gördüm. Ama suratındaki bakış neydi öyle? Fotoğraflarına bakınca sanıyorsun ki dünya güzeli. Ama egodan ne yapcağını şaşırmış anladım görünce. Yapmayın böyle gözünüzü yiyim, formspringler, twitterlar,facebooklar falan sadece birbirlerine gaz verenlerin durağı olmuş. Evet ego tatmin merkezi her biri. Formspringde bir soru görünce mutlu oluyorsun. Olmuyor musun ulan?

Konuştum ettim ama ben de gaz verenim, ben de formspringde soru görmek isteyenim. Bunu aşamam da galiba bir süre.

4/09/2010

Şugırlar

Aslı ve Bilge çok şugır insanlarmış .İyi ki tanışmışım. Onları çok sevdim. Hep öpesim kucaklayasım geliyor onları. Eski günlerimde dinlediğim bir şarkıyı attılar. Cidden oturup ağlarım şimdi o kadar duygulandım.

Etrafımda hep böyle insanlar olsun istiyorum.Hem kendilerinden eminler hem de oldukları gibiler. Başkalarına göstermek için değil, kendileri mutlu olmak için yapıyorlar her şeyi. Böyle insanları görmeyeli oluyor aslında. Özeniyorum onlara. Ben hiç bir zaman o kadar özgüven sahibi olamadım. Ruhum loser benim.

Bilge ve Aslı, Aslı ve Bilge çok şugır insanlarmış.İyi ki tanışmışım.

4/06/2010

Oynamak İstiyorum



Mutlu olduğumda ağzımı kapayamıyorum. Durmadan konuşuyorum ve kelimeler ağzımdan tam istediğim gibi çıkmıyor. Kendime de hakim olamıyorum pek. Çok içsel(hayvansal) hareket ediyorum. Aslında büyük bir sorun değil ama çok şey ele veriyorum. Bütün karizmam(?), tipim, hislerim kayıyor yavaş yavaş. Yerini oynama isteği, nasıl çıktığını anlamadığım sesler alıyor. Garip oluyor, ama mutluluk böyle oluyor galiba?

4/05/2010

Balığım Olunuz

Dr. Jealous'a sesleniyorum. Beni izle artık. Çünkü ben zaten senin her yaptığını biliyorum ! Okutuyorsun, gösteriyorsun. Hem bana yorum da yapıyorsun. Neden izlemiyorsun?

Gerçek izlemeden bahsediyorum.Öyle saman altından su yürütme yoktur benim blogumda!


Ayrıca sana özeniyorum da nolmuş yani? Aynı çatı altındayız.

İki Ayaklılar


Artık insan değil, "iki ayaklı" diyorum. Çevremdekilere insan diyebilmem için, öncelikle insana benzemeleri gerekmez mi?

Onları dıştan incelediğimde hepsi birbirine benziyor. Ya tikyler ya apaçiler ya metalciler. Bir de şimdi lookbook'çular* çıktı. Ben güzel giyinenlere lookbookçu diyorum.Aslında onlar hep vardı.

Birde onları tanımak var. Onları tanımaya başlayınca, işte o zaman çok korkutucu oluyorlar.


Kullanıcılar
( bunlara kendini bir bok sananlarda diyebiliriz), beyin yıkıyıcılar(çok konuşurlar ve hep yorum yaparlar.Tartışmaya hep açıktırlar.İnanılaz özgüven sahibidirler),kafasızlar(loser loserdır),yavşaklar(sonu yok bu türün).


Bu 4 farklı kategori genelde birbirleri ile etkileşim içindedir. Özellikle yavşaklar, her zaman her yerde karşınıza çıkabilecek bir türdür. Hiç beklemediğiniz iki ayaklı birden bire yavşak kategorisine girebilir. Dikkatli olmakta fayda var.
Ve okurum bunların dışında kaldığına inanıyorsan, öncelikle salak olduğunu kabul etmelisin. Ben daha dün bunu kabul ettim. Dr. Jealous sağolsun gözlerimi açtı benim(O gerçek bir doktormuş da meğersem haberim yokmuş). Yok ben salakta değilim, bunlardan da değilim diyorsan, aslında ilk kategoriye aitsin. Bu kadar basit.

Facebookta birisinde görmüştüm. İnsancıl olmakla ilgili küçük bir not yazmıştı. Diyordu ki insancıl kelimesi herkesin kendine göre şekillendirdiği bir kavramdır ve bu yüzden çok saçmadır.Ya da bunun gibi şeyler. Kesinlikle katılmıyorum. İnsan kalmamış ki insancıllık kalsın. İşte bu yüzden herkes bu kavramla hamur gibi oynamış. Bizler bu tür özelliklerimizi çoktan kaybetmişiz, biliyoruz da kaybettik. Ama işte artık gerek yok bunlara. Çünkü insan yok iki ayaklı var.

Hep facebooktayım. Ve facebookta "hayvanları insanlardan koruyalım" diye bir gruba üye oldum(Yine dün). Burdan sesleniyorum insan olsaydık kendimizden hayvanları korumamıza gerek kalmazdı. İnsan yok iki ayaklı var.

Pazar, Ece ile moda sahilinde yürüyorduk. İki ayaklı apaçi team'den arsızın biri laf attı. İnsan olsa atar mıydı? Ve o sahilin hali neydi öyle? Her yer çöp. Hem de her yer. Oturmadan önce etrafı kontrol etmek gerekti. Pazar diye iki ayaklılar salmışlar kendilerini. İnsan yok artık iki ayaklı var.


İnsan demekle neyi kastettiğimi anlıyor musun okurum? İnsan dediğin insan olmalı. İki ayaklı, hep zarar veren, üretirken bile zarar veren bir yaratık olmamalı.

Şu 2012 de kıyamet koparsa eğer, bil ki okuyucum ben bunu dört gözle bekliyordum !